saat 10.53 bugün günlerden pazar. şuan yatakhanede uzanmış yine yazmaya başladım. tabi yazmadan önce de dün yazdıklarımı şöyle bir kontrol ettim. bazı notlar almışım.
1.uzman Ramazan
2.52 oyunları
3.çorumlu sarhoş
4.illegal işler köşesi
tabi eski mevzuları anlatırken yeniler de birikiyor. aslında bunların benim bu bende ilgimi çekmesi belli bir kısıtlamayla yaşadığımız bu hayatta sanki duyarlılığım arttı gibi. sanki olaylar beni daha çok etkiliyor. mabeynime daha çok işliyor. neyse şimdi şu not aldığım eski mevzuları biraz anlatmaya çalışayım.
1.uzman Ramazan: buraya geldiğim günlerde etrafı ve insanları(askerleri) biraz tanımaya çalıştım. özelikle burada eski olanlar işleri daha iyi bildiği için onlardan yardım almak amaçlı muhabbetler kuruyoruz. kırtasiye de duran askeri daha önce de anlattığım gibi kardeşimin devresi. çünkü kardeşim de acemiliğini burda yapmıştı. ben bir gün kırtasiyede ki bir arkadaşa bir ricada bulundum. kırtasiye de ihtiyacı olan rütbeliler için rütbeler satılıyor. bunlardan birini istedim ve aldım. hemde 4 kazıklı uzman rütbesi. sıra şakayı kime yapacağımıza ve kime yaptıracağımıza geldi. bizim koğuşta polis bir arkadaş var. ben psikoloğum terapi yaparım yollu şakalar yapıyordu arkadaşlara. şakayı bu arkadaşa yapmaya karar verdim. bu polis arkadaşın yakın olduğu arkadaşlarına da mevzuyu açtım ve onaylarını aldım. çünkü herhangi bir olumsuz durumda yakınındaki kişilerin desteği önemliydi. sıra kime yaptıracağımıza geldi. bizim takımda olan fakat bizim koğuşta kalmayan kampçı arkadaşlar vardı. kampçı derken bu arkadaşlar acemiliklerini bizimle yapıp rütbelilerin kamp yerlerine gideceklerden oluşuyordu. bu kampçı arkadaşlardan kalıplı bir arkadaşa mevzuyu açtım kabul etmedi fakat onların yatakhanesinde takılan uzun dönem bir askerin olduğunu onun yapabileceğini söyledi. birazdan eleman koğuşa geldi. gözleri fildir-fecir tam bir fırlama elemandı. elimdeki rütbeleri görünce hepten gözleri döndü ve Allaaaa! ben ona şınav bile çektiririm dedi. hemen kamuflajları giyinmek üzere yatakhanesine gitti, bende kendi koğuşumuzdaki haberdar arkadaşlara durumu ilettim. çocuk kamuflajları giyinmiş hazırdı. hemen bizim koğuşun önüne kadar geldik. kapının önünde rütbeyi çocuğun kollarına çatal iğneyle iliştirdim. sonra ben içeri girdim. arkadan bizim uzman Ramazan içeri daldı. beyler iyi akşamlar dedi. millet de biraz şaşkınlık oldu. komutan geldi hala toplanmadınız dedi. bu sefer millet kendine biraz çeki düzen verdi. bu arada şakalanacak olan arkadaş ayakta elbisesini düzeltmekle uğraşıyordu. uzman Ramazan yatakların arasında biraz ilerledi ve tam şakalanacak arkadaşın yanına geldi. burada Şükrü diye bir polis varmış dedi. polis arkadaş o kadar şaşırdıki isminin söylenmesine cevap bile veremedi. millete size tarapi merapi yaparım diyormuş hakkında şikayet var. kimse çıksın ortaya, kim bu Şükrü deyince çakma komutan, artık millet Şükrü'yü işaret ediyordu ama Şükrü hala benim diyemiyordu.. çakma komutan Şükrüyü tanıyınca Şükrü sen misin dedi. niye böyle şeyler yapıyon deyince Şükrü sadece ben birşey anlamadım komutanım diyebildi. olayı bilen başka arkadaş duruma el attı ve oyunu bitirdi, zaten fazla uzatmak istemiyorduk ve tadında bıraktık. biraz daha uzatsak zaten arkadaş epey korkacaktı ki kim olsa korkardı. bu olay epey eğlenceli olmuştu. bir süre daha o rütbeleri yanımda taşıdım sonra teslim ettim. işin diğer bir ilginç yönü ise aldığım iki rütbenin de birbirinden farklı olması. biri 3 kazıklı diğeri 4 kazıklı.
saat 16.37 sabahtan şu ana kadar olanlarla ilgili de anlatmak istediklerim var fakat önce listeyi tamamlamalı.
2. 52 oyunları. ya bu not çok da önemli değil. alt tarafı geçenlerde illegal yollarla 52 kağıdı getirdik habire ihale oynuyoruz. tabi yaklaşık bir haftadır böyle. hatta diğer koğuşlardan bir arkadaşla konuşurken o bana bizim koğuştakinler içtikleri sigaranın kutularını atmamış üzerine sayıları ve yazuları tek tek yazıp 52 kağıtları yapmışlar deyince bende ona biz direk 52 kağıdı getirdik dedim. arkadaş biraz şaşırdı ama sonra güldü.
3.Çorumlu Sarhoş: dün gece saz dinletisi sırasında diğer koğuşlardan da ehil kişiler geldi. bunlardan biri de Çorumlu bir askerdi. askerin sesi bile tuhaf yani yanıkla sarhoş arası. suratta biraz keş suratı olunca arkadaşlardan biri kardeş sen sarhoş musun diye sordu. askerde yav gardeş sorma beni eğlence grubuna seçeceklerdi, adam dedi birşeyler söyle, ben bir asıldım. gardeş dedi sen bizim işimize yaraman, sen çok acıklı söylüyon milleti kederlendirmicez.
4. illegal işler koğuşu: bizim koğuşta kapıdan girirnce sağda 5 sıra ranza, solda 6 sıra ranza var. sağ bölümün sonunda pek yatan yok genelde herkes kapının sol tarafına yerleşti. sağdaki yataklar genelde boş olduğu için illegal işler orada yapılıyor. illegal işlere örnek verecek olursak.
1.kağıt oynama: bundan bahsettik.
2.sigara içme: koğuşlarda isgara içmek yasak olduğu halde orada gizlice arkadaşlar içiyor.
3.namaz: bu olay illegal işlerden sayılır mı bilmiyorum ama bazen cemaatle bazen tek tek yine aynı yerde namaz kılınıyor. sabahları bir arkadaş namaz kılanları kaldırıyor. genelde bu mevzuda bir arkadaş epey hassas davranıyor. bazı kılmayanlara kibarca teklif ediyor. sabahları defalarca kaldırmaya çalışıyor. onun dışındaki diğer kılanlar ise bu denli vazife şuuruyla ele almıyor, sadece kendi kendilerine yapıyorlar.
4.saz çalma: bu mevzu da zaten bahsedilmişti. hatta saz faslı bugünde biraz yapıldı.
5.cep telefonu: birkaç kişide cep telefonu var ve dönüşümlü kullanılıyor. şarj çok değerli heryerde şarj etmek mümkün değil. yönetim de cep telefonu mevzuunda tavizsiz görünmeye çalışıyor. fakat telefon mevzuundaki da devrecilik devreye giriyor. usta askerler yani acemi olmayanlar çok rahat. altıncı içinde devreye girdik. yakında o da gelicek. su ısıtıcısı. gerçekten buna çok ihtiyacımız var. neredeyse herkeste bu imkan var fakat yine acemiler bu mevzuda acemi kalıyor. en basitinden bile bu sabah çay sırasında çektiklerimiz bile su ısıtıcısını elzem kılıyor. aslında çay ile ilgili epey mevzuya değindik ama bunu da anlatmadan geçemiyeceğim. sabah içtimasından önce birkaç bisküvi yedim. zaten kahvaltı da yapmamıştım(bugün pazar olduğu için 8 de kalktım) bisküviler iyice susaattı zaten. içtimadan sonra çay için kantine gittik. sıra doluydu. fakat yine de bekledik. bu arada 5 tane de poğaça aldık. ikisini de sıra beklerken yedim. iyice tıkanmıştım sırada benim hemşeri arkadaş bekliyordu. tam sıra bize gelince eleman yine o demir levhayı kaldırdı. neymiş su çekecekmiş. 15dk sı varmış. beklemekde ısrar ettim. epeyde bekleyen vardı. bu sırada su ısıtıcısı olan herkes kuru çay diye tabir edilen bardak ve çay malzemesi alıyordu. burada bir parantez açalım. çayın servis şekli şöyle; pet bardak ve plastik bir poşet. plastik poşette şeker, sallama çay ve plastik kaşık var. yani bu kadar malzeme 10kuruş hem de parantezi kapattık. milletkuru çay yani susuz sadece malzeme alıp duruyordu. çünkü onların su ısıtıcısı var. biz beklemeye devam 10 dakika oldu. iki kişi kaldık bekleyen. içeri dolaştık çeycıya durumu sorduk henüz suyu çekmediğini çönkü kuru çay satıp durduğunu söyledi. 10 dakika geçmiş ve hala suyu çekmemişti. bu suyu çekmek tabirini de hiç sevmemeştim. iki sene önce de karslı bir arkadaşım vardı ve acağa çay koy demez, ocağa çay bırak derdi. neyse, çaycı eleman bize; biz acemiyken hiç çay içemedik siz en azından arasıra içiyorsunu dedi. yanımdaki arkadaşta sen çektin, bize de çektiriyon öyle mi dedi. çaycı cevap vermedi. belki duymadı. belki de verecek cevabı yoktu. diğer gruptan son elemanlarda gitmişti. artık sadece bizim 7-8 arkadaş kalmıştı. sonra bizim arkadaşlardan da gidenler oldu. yaklaşık 20dakika geçmişti ve sadece 3 kişi kalmıştık. ben çayhanenin servis yapılan demir levhalı kısmına dayanmış sonunda kadar beklemeye niyetliydim. diğer arkadaşlar bir içeri bir dışarı çıkıyordu ve beni gitmek için razı etmeye çalışıyorlardı. ben gitmemeye kararlıydım.arkadaşlar yine içeri gitmişlerdi ki ellerinde çayla döndüler. içerden almışlardı. herhalde çaycı artık bize acımıştı. sokak köpeği gibi hissetmiştim kendimi. aldığım çayı önüne kemik atılan bir köpek gibi hemen kapıp az ilerde duvarın üzerinde içime hazır hale getirdim. hala gitmiyordum. bunu içeyim bir daha alıcam dedim. neden sonra vazgeçtim. yavaş yavaş yatakhanenin yolunu tuttum.
yani şu an 5 çeşit yapılması gereken işi bu koğuşlarda yaptık. 6.sı için gün sayıyoruz. gidece kadar kaç olur bilmiyorum.
bu kadar yazıyorum ama hiç evle yapılan görüşmeleri anlatmadım. hemen hemen iki günde bir evi arıyorum. genelde annemle görüşüyoruz. bugün öğlen yemeğinden sonra da iki üç sefer aradım açmadı. dışardaymış. aslında öylesine aramıştım ama çağrıları telefonda görünce önemli birşey mi var diye merak ederdi. yani artık her fırsatta aramalıydım. bu arada yemek içtima saati geldi. şimdi gitmeliyim.
saat 21.19 aradım da yine açmadı. sonra burada pas.... işleri ile ilgilenen bir asker var onu elinde basket topu ile gelirken gördüm. genelde bu eleman bizim kısa dönemlerle basket maçı yapardı. bu basket aktivitesi genelde 6 kişiyle tek potada oynanırdı. ve ben izlemekle yetinirdim, izlemekle yetinmemin çeşitli nedenleri var tabi. birincisi basket oynamayı bilmiyorum(top dahi süremem, sadece basket atabiliyorum) ikincisi basket oynamak isteyen bir alay dolusu asker var. tüm bunlara rağmen tüm yüzsüzlüğü takınarak bende potaya doğru ilerledim en fazla kovarlardı. deneme atışı faslına aktif katılım gösterdim. zıplamalar ve basketler neticesinde beni basketten anlayan biri sanmış olabilirler. hadi maça başlayalım dediler. ben pek oynamayı bilmem tarzı cesur cümleler kurdum. neyse maça başladık, tabi ben oyunu katlediyorum. Allahtan diğer iki takım arkadaşım maçı sırtlıyor. bana şunu tut dediler bu arada. bizim operacı arkadaşı. kendisi çok kibar da bir arkadaştır aynı zamanda. ona biraz yapıştırıyom tabi pek de anlamadığım için arada faullü de oynuyom. operacı arkadaşla kendi takımından biri arasında yok yere bir tartışma çıktı ve diğer arkadaş bağıra çağıra hemen aynamıyom ben diyerek sahadan çıkıp izleme yerine gitti oturdu. ama hala oradan operacı arkadaşa bağırıyor konuşma, konuşma diye. aslında o da delikanlı bir arkadaş fakat iki haftadır süren bu tutsak hayatı sinirleri biraz gerdi. yerine maçı izleyen başka bir arkadaşımız geldi. şimdi ben bu olayı sadece bir an anlatmak için anlatıyorum. burada da elbet kişisel bir yaklaşımım yahut gözlemim olacak. anlattığım her olay aslında içinde çeşitli ayrıntıları barındıran bir kavramlar yumağı. tabi bazıları ve anlatım tarzı epey sığda olabilir. nihayetinde ne bir edebiyatçıyım ne de iddiasındayım. mevzuya dönersek. küsen arkadaş kenardan maçı izliyor. biz oynamaya devam. o sırada bu basketçilerin ekibinden iyi oynayan bir eleman geldi. küsen arkadaş da geldi. yani iki kişi oyuna katılmak için geldi. buraya kadar denge var. fakat küsenin yerine gelen arkadaş oyundan ayrıldı ve denge bozuldu. artık 7 kişiydik oyunu bu şekilde onursuzca bırakmak istemedim. tamam ben zaten çıkacaktım tarzı züğürt tesellisi de beni şuan için kesmezdi. oyun sahasında kararlı bir duruş sergilemek istiyordum. o sırada yeni takım hesapları başladı. hastaneci uzun uzun dönem asker şöyle çekişmeli bir maç olsun diyerek bana mesaj attı. fakat tüm servislerim kapalıydı. bu sefer karşı yatağımda yatan belki en yakın arkadaşlarımdan iri olan şahıs Ümit galiba sen dışarda kalıcaksın dedi. işte bu epey gücüme gitti. belki tüm insanlar tüm yaşamları boyunca bu tür dışlanmalarla karşılaşmış olabilir. acaba benim haricimdekiler bu durumda nasıl davranıyordu. merak ediyordum. bunun doğrusu neydi. ben biraz çekingenlik damarımla şimdiye kadar kenara çekilmeyi göze alamadım. fakat bugün telefon kulubelerinin yanından basket potasına gittiğim andan itibaren tüm inadım ve kararlılığım üzerimdeydi. bu satırları yazarken bile karşımda yatan arkadaşım o sözünü hatırlayıp duruyorum. Ümit galiba sen dışarda kalacaksın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder