13.26 dün gece yazım işi yarıda kaldı. çünkü öğrencilerimden birinin hediyesi olan bot defterim bitti. saatte geç olduğu için bıraktım. kardeşime getirttiğim okul defterine yazıyorum şimdi anılarımı. tabi anı denirse. anı dendiğine değerse. bak yine geldi aklıma yağmurun altında belki bir saat beklemiştim. korunmak için durduğu bina dibinde, onun yoldan geçişini beklemiştim. hafta içi hergün aynı yoldan aynı saatte geçerdi. minicik ayakları olacak ki, giydiği minicik spor ayakkabısıyla sigarasını içine çektikçe tüketen tiryaki gibi tüketirdi yolları. ivmesiz bir hali vardı yürüyüşünde. benden başka belki 10 kişiyle sığındığımız bina dibinde öğrencilere nasihat veren bir emektar edasıyla yolun tozuna toprağına terbiye veriyordu yağmur. toprağın yumuşak örtüsünü sudan kıvılcımlarıyla tutuştururken,betona olan kesimi de tapırtılı seslerle gideriyordu. ben yine aynı duvar dibinde bekliyordum. ayağımdaki yazlık ayakkabının tamamından giren su bileklerime kadar ulaşmıştı. bunu akşam akrabamın evinde çoraplarımı çıkarırken anlamıştım. işte çıkagelmişti. sanki ilk kez görüyor gibi hem sevinç hem de endişeye kapılmıştım. tıpkı deniz gibiydi her hali baktıkça huzur veriyor, yaklaştıkça ürkütüyordu. beni görünce muzip bir gülüşle güldü, ağır bir gelişle yanıma geldi. merhaba dedi. merhaba nasılsın dedim. çok samimi bir edayla. şemsiyesini tuttu ilkin başıma, daha işin başında beni koruyacağını böylece teyit etmişti. ben gülüyordum, o gülümsüyordu. o gün söyledi bana acı gerçeği bu işin alamıyacağını. samimi ifadelerim onu korkutmuştu sanırım. saygı duyarım dedim ve onu uğurlayıp arkamı dönüp gittim. hiç koymamıştı bu bana. çünkü ona aşk duymuyor, ona sevgi taşıyordum. aşka inanmaz sevgiye inanırdım belki ondan. işte dedim ya burada insanın aklına olup olmadık şeyler geliyor. sanki insan hasret çekmek istiyor. hayata mazoşistleşiyor, kadere sadistleşiyor. neyse. dünkü mevzu zaten böyle bitti, gerçi bir ara komutan akıllısınız bu aklımızın burada böyle şeylerde kullanırsanız kim bilir dışarda ne yaparsınız dedi. hayret ediyorum. sanki yolsuzluk yaptık, sanki birşey çaldık. sadece açtık ve yemek yemek istedik. yani bu kadar suçmu bu.
bu arada koğuşta da hareketlilik başladı. arkadaşlardan biri karşı koğğuşta telefonunu şarjediyordu(bizim koğuşta priz yok) arada gidip bakıyordu. en son gittiğinde telefonunu yerinde bulamamış. şarj aleti duruyor, fakat telefon yok. çalınmış. içinde hatta gitti. tüm telefon kayıtları da içinde beraber gitti. evet şimdi en baştaki mevzuya dönelim, neredeyse unuttuk be!
istirahatteyken istirahet et adı altındaydı. neyse sonra bende bir kaç arkadaşla anfiden uzaklaştım. bazıları geziyor, bazıları oturuyor. komutanla muhabbet eden var. uzaktan anfiye bakarken birden herkes ayağa kalktı ve saol diye bağırdı. aslında böyle bir kelime de yok. komutanlar ilk bize bunu öğretti. sağol kelimesi hızlı ve sert bir şekilde saol diye okunuyordu. uzaktan bakınca mana veremedim. sonra öğrendim durumu. normalde eğitim yapılması gereken söz boş geçiyordu fakat komutan için bu önemli değildi. eğitim süresi bitince istirahat vermesi gerekiyordu ve istirahatteyken 15 dakika istirahat çekti. tabi bizimkinler de saol dedi. 35dakikadır yazıyorum. bu kadar yazınca sıkılıyorum ama yazmam gerekende epey şey birikti. neyse biraz ara vereyim de sonra yazayım.
16.04 yemek vaktine 1 buçuk saat var ve şu felaket gününü anlatayım. öncelikle notları bulmak için not defterimi açtım. tarihe baktım 30.04.2008 amma gün geçti üzerinden sanki yeni olmuş gibi. neyse başlıyayım.
arızalı silah sabah silahlarımızı da aldık ve eğitim alanına gittik. arkadaşlardan birinin silahında gez yoktu. aldığında yokmuş aldığı zamanda söylemiş ve hallederiz demişler. fakat şimdi söyleyince tutanak tutacaz bu silahı eksiksiz verdim dedi. askerde tabir var; çalınma olmaz, yer değiştirme olur. yani sende eksik varsa tamamlamak için başka birindekini al mantığı. bugünlerde koğuşlarda boşaldı. fakat bu gece tuvaletler kilitli neden? çünkü başka koğuşların tuvaletlerin koğuşlarında ayna eksiği var. uyanık koğuş sorumluları eksiklerini başka tuvaletlerden tamamlıyor. ne demişler. çalma olmaz, yerdeğiştirme olur.
lokman 3.takımdan bir arkadaş Lokman. yıllar önce kırılan kolu yanlış kaynamış. yine de askerlik muayenesi olduğu yer çürük vermemiş ve askere gelmiş. burada tekrar muayene oldu ve doktorlar terhisine karar verdi. eğitim alanında çimenlerde ellerimiz silahlı oturduğumuz o gün eşofmanlı olan Lokman ıkomutan yanına çağırdı. sonra Lokman kapıdan çıktı ve yattığımız yolun karşısındaki alaya geçti. tabi biz ne konuştuklarını bilmiyoruz. sadece izliyoruz. bir süre sonra elinde askeriyenin verdiği tüm eşyalarla geldi, üzerinde sivil kıyafetleri vardı. bir kaç belge imzaladı. bir kaç komutanla konuştu. sonra geldi ve kendi takımındaki arkadaşlarıyla vedalaşmaya başladı. sonra bize de el salladı ve gitti. giderken kaç kere döndü ve baktı bilmiyorum. en önde oturuyordum, arkamı döndüm ve arkadaşlara ilk terhisimizi verdik, darısı başımıza dedim.
arabalı seyahat bekliyoruz hala çimenlikte oturup. 3 tane transit minibüs geldi. sonra bizi arabalara bindirdiler ve atış alanına götürdüler. 3 hafta sonra ilk defa taşıta bindik. müthişti. yürümeye ve koşmaya o kadar alıştık ki, taşıta binip de hızla seyahat edince tuhaf oldum. özlenecek birşey mi yani bu dememeli. sivilin her şeyini özledik.
atış talimi atış yapacağımız yere vardık. askeri bir alandan çok sivil bir alana benziyordu. kenarda çalışan köylüler karşı dağdan geçen siviller vardı. yakında villalar vardı. 10 tane atış hedefi vardı. 10 arlı sıraladılar bizi. bu arada bir minibüs daha geldi. bir baktık yiyecek içecek yaniseyyar kantin. adamlar ihtiyaçlarımızı karşılamak için atış alanına seyyar kantin getirdiler. komutanlar bizi kolluyor. ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışıyorlar. bizim oynamaya çalıştığımız askercilik oyununu onlar yııllardır oynuyor. atış kısa süren birşey değil çünkü. atışta her hareketi komutla yapıyoruz. 10 arlı olarak komutanın komutuyla yerlerimizi alıyoruz. 100mt hedefe uzaklığı olan kum torbalarınını dibine, battaniyenin üstüne yerde battaniye serili. herkesin 5 atış hakkı var ve bitirmek gerekiyor. her hareket komutla. çünkü güvenlik öncelikli. ters bir hareket yapan azarlanıyor. sarjörü tak, kurma kolunu çek, şimdi bırak, emniyeti aç, gez-göz-arpacık hizlamasını yap. ateş et. her askerin başında iki komutan benim başıma bana takan komutan geldi. gerçi sevindim onun geldiğine çünkü bugünlerde iyice azar çekmeye başlayan bir komutan var ve morelimizi bozuyor. atış esnasında da ordaydı ve atış için yerde yatan askerlerin hatalarını botuyla düzeltiyordu. mesela şarjörü tekmeliyor, ayağına vuruyor gibi. atış yaparken güzel duygular oluşuyor. insanın içinde vahşi bir yön var hakkaten bu yönü terbiye etmek bence mümkün değil, bu duygu bir kabiliyet olarak mevcut. mesela önceleri evde çok stres basınca bahçeye çıkıp biraz odun keserdim. stres boşalması yaşatırdı hakkaten. dün atış yapınca da aynı duyguyu hissettim. güzel bir silah, çok güçlü. pek tepmiyor. böyle bir silaha sivilde de sahip olmak korkunç olurdu. öldürücü etkisi ve menzil etkisi çok yüksek bir silah çünkü.
22.10 bugünden bahsetmeden notlara geçicem.
ilk dayak atışlar bittikten sonra yine bizi minibüslerle alaya getirdiler.
22.47 ya tam yazmaya başladım arkadaşlar ihale masasına çağırdılar. gittik oynadık, sonra geldim. tam yzaıcam bu seferde sudoku turnuvası düzenledim. aynı zor seviyeli bulmacayı 4 kişi çözmeye çalıştık. 20 dakikada bitirdim fakat sadece 2 rakamın yerini yanlış yapmışım elendim. napalım, yazma hayali de sona kaldı galiba, çünkü yatmayı düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder