06.20 şu an yemekhanenin önündeyiz. dün de aynı hadise oldu, bugünde oluyor kahvaltı gelmiyor. zaten burada sığıntı gibiyiz. buranın kendi kısa dönem askerleri başka yerde(yani bizim eğitim gördüğümüz yerde) eğitim olup orada kalıyor. bizse il jandarmanın askeriyiz ve hiç kalma ihtimalimizin olmadığı yerde kalıyoruz. şimdi kadar koğuşlardan, banyolara artan tuvaletlere kadar herşeyde problem çıktı, çıkmaya devam ediyor. dün komutanla beraber yemekhaneden yemeklerin yapıldığı asıl yemekhaneye gittik. oradaki askerler kap olmadan ... veremeyiz kab getirin dedi. bizde börek tepsilerini elimize aldık ve öyle geldik. dün dikkatimi çeken bir hadise ise şöyle; dün tören provası yaptık. konuşma yapacak arkadaşlar metinlerini okudu, şiir okucak arkadaşlar seçildi mangalara yerleşme sırası belirlendi. ..... boy sırasına göre sıralandığımız için en önde ben varım. tam da sağ başa geçtim. komutanların ve ailelerin gözü önündeyim, biraz gerse de ailem açısından çok sevindim. zaten bana sorsalar ne önde ne arkada olmak isterdim, hiç sırada olmak bile istemezdim. neyse dün işte böyle bir ortamda binbaşı dahil olmak üzere, yüzbaşı, astsubaylar, uzman jandarmalar falan alanda epey bir komutan vardı. önceki artis artis konuşan astsubay yine eşofman takımlarıyla oradaydı. 3 tane de genç delikanlı vardı. davranışlarından ve onlara yapılan davranışlardan teğmen oldukları anlaşılıyordu. bunlar da sivildi. ortamda en üst rütbeli bir binbaşı vardı. diğer komutanlar ve bizim gibi askerlik vazifesini yapanların hepsi esas duruşta bekliyorduk. fakat o genç teğmenler çok laubaliş hareketler içindeydi. kürsüye geliyorlar, geriniyorlar, esniyorlar, sağa sola yalpalıyorlar. bir oraya bir buraya gezip duruyorlar. biz hep askeriyede disiplin ön planda olduğunu duyduk ve hatta ilk bakışta öyle gördük. fakat bana göre çok disiplinsiz geldiler. komutanların çoğu üst rütbelisine karşı saygılı dahi değil. burada kim sert ve ters davranıyorsa ona saygı duyuluyor. mesela bir astsubay var. iyi davranışlar içerisinde, uzman jandarmalar ona karşı devreleriymiş gibi davranıyor. ama aynı kıdem ve rütbeye sahip diğer bir komutan var karşısında esas duruşta duruyorlar. şimdi kahvaltı geldi. oraya çıkıyorum sonra devam ederim.
19.36 yemin töreni için yarın son gün. yumurta kapıyı zorlamaya başladı. bugünümüzde tahmin ettiğimiz gibi provalarla geçti. 7li sıraya dizil. sonra mangaların ilki yanına 14lü olarak yerleş. konuşmalar, şiirler, marşlar, törenler, yemin etme hepsi belli bir komutla hep beraber. bugün provaları izlemek için 16.30 da alay komutanı geldi. rütbesi albay bizim uzman çavuşlardan hiçbiri ortalıkta kalmadı. astsubaylar hazır kıta bekliyor. diğer rütbeli subaylar da saygı çerçeesinde hareket ediyor. albay, tertip düzenle ilgili bir iki düzenleme yaptı. son olarak da yemin törenindeki hareketsizlik dikkatini çekti. hareketsizlik yani devamlı mangaların başında olduğumuz için monotonluk oluyor yorumunda bulundu. bunu aşmak içinde bizi masaların arkasında hizaye getirtti ve komutla uygun adım koşu şeklinde masalardaki yerlerimize aldırttı. buda şimdi yeni çıktı. her seferinde bir şeyler değişiyor. işin yoksa bir de bunu öğren. öğren çünkü bu koşu rastgele değil 14lü sıranın hiç hizası bozulmadan koşmayı gerektiriyor. yaani şöyle bir düşünün 14 kişi yanyana duruyorsunuz ve 10 metre mesafeye koşarak gideceksiniz ama hiza hiç bozulmadan. işte yapmamız gereken bu ve biz buna yemin töreninden bir gün önce hazırlanıcaz. şu an kendimi hem şanslı hem şanssız görüyorum. bunun nedeni. sağ en başta benim var olmam. bütün hizlar sağdan alınıyor. çark için gelinen güzergahta sağdan çark gerekiyor ve ben o kişi oluyorum. hem zor, hem stresli, hem de becerimi aşan bir mevzu. aşıyor zira bugün komutana bunu yapamıyacağımı ve diğer ön sıralardaki bir arkadaşla yer değiştirmek istediğimi söyledim. bunda hiç bir sakınca yoktu zira ön sıradakinler kısalar arasından rastgele belirlenmişti. fakat komutan kabul etmedi. hemen bir talim yaptırdı biraz sözel anlattı, yaparsın dedi ve geçti. bir diğer dikkate şayan konu ise; bize kavrayamadığımız komut ve hareketlerden ötürü demediğini bırakmayan komutanlar, (hatta bir arkadaşa spastik bile denmişti)bugün provada kendileri bile tuhaf tuhaf hatalar yaptı. mesela özürlü müsün falan gibi hakaretlerle bize devamlı laf söyleyen komutana binbaşı bugün sıranın arkasında dur dedi. o da; ben üç yıldır yapıyorum, nasıl yapıldığını biliyorum komutanım dedi. ama kıpıldanıyordu. komutan tekrar arkada olacaksın dedi. o hala yerinden kıpıldamıyordu. yüzbaşıda biliyorsan geç arkaya Allah Allah dedi. kızardı bozzardı ve geri geri gerisine gitti. diğer bir mevzu da binbaşı ve albay provadayken bizim uzman çavuşların hiçbiri pek ortalıkta görülmedi. ne zaman komutanlar gitti bir anda bizim komutanlar bitiverdiler. şu an yeni koğuşlarımızın önündeki piknik masası şeklinde dizayn edilmiş masada oturuyor ve yazmaya çalışıyorum az önce en samimi iki arkadaşım yanımdaydı sigara içiyorlar ve yarın belli olacak olan usta birliklerimiz yerleri hakkında tahminlerde bulunuyorlardı. bir de arada üşüdüklerinden bahsediyorlardı. oysa ben üşümüyordum. bugün sabahta yemekhanenin önünde betona çökmüş yaşarken üşüdüğümü hissetmemiş sonra yazmayı bırakıp yemekhaneye gidince üşümüş olduğum hissetmiştim.aynısı şimdi de oluyordu. sanırım yazmak içimi ısıtıyordu, nihayetinde dışım üşüyordu ve ben bunu farkedemiyordum. belki yazmak beni ısıtıyordu. belki de üşümek diye birşey yoktu. zaman geçtikçe düşüncelerimiz sığlaştığını hissediyordum, bakış açısında daraldığını sanki alışmaya başlıyorum. belki ondandır sanki hissizleşmeye başlıyorum. sanki hep burada olduğumu sanıyorum. yani hiç sivil hayatım olmadı. bir kıyıda doğdum büyüdüm ve şizofrenik bir hayat içerisinde bir ömür sürüyorum. belki burası bir hastane belki yediğimiz yemekler bizi bu hastalıktan kurtarmak için alınan ilaçlar. belki iyileşme sürecindeyim ve yavaş yavaş farkındalığımız artıyor bu münzevi yaşantıma. bu belkiler kafama çok takılmıyor hayatta. sadece anlık düşünce şeklinde oluşan düşünceler çünkü. bugün dönem provasında sıradayken karşımdaki kara selvi ağaçların(andız mı yoksa) birinin tam tepesine bir karga kondu. ağzında büyükçe bir elma kesi vardı. aynı elma kesine benziyordu belki de değildi. ama kesin olay bir şey varsa kargaydı ve ağacın tam tepesine, ta en tepesine konmuştu. böyle birşey görmemiştim. elma kesini oraya bırakır gibi yaptı. o sırada komutana dikkat ettim, sonra baktığımda karga yoktu fakat aynı yere yani ağacın tam tepesine bir kumrunun konduğunu gördüm. karganın elma kesini bıraktığı yeri ditmeye başladı. acaba elmayı mı yiyordu. bilemiyordum. bildiğim tek şey eğer bir kuş olsaydım askeriyenin sınırları içinde durmazdım lafını sinirle söylediğimdir. bu bahsettiğim dengesiz çift kazıklı astsubayda bir alem aynı zamanda da acayip korkak... şimdi arkadaşlar geliyor. az önce ilgilenemedim ayıp oldu şimdi biraz muhabbet edeyim onlarla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder